İcra ve İflas Hukuku İçtihatlar
Borçlu kiracı, ödeme emrine süresi içinde itiraz ederek icra dairesine bildirmesi gereken itiraz sebebini, yani kira borcunu ödeme emrinin tebliğinden (veya takipten) önce ödemiş olduğunu, icra mahkemesinde ileri süremez ve icra mahkemesi böyle bir itirazı inceleyemez. Bu hâlde, icra mahkemesinin inceleme yetkisi, İİK'nın 269/a madde hükmünde açıkça belirtildiği gibi, borçlu kiracının ihtar (ödeme) süresi içinde kira borcunu ödeyip ödemediği konusu ile sınırlıdır. İcra mahkemesinin, süresi içinde ödeme emrine itiraz etmemiş olan borçlunun ödeme emrinin tebliğinden önce kira borcunu ödeyip ödemediğini inceleme yetkisi yoktur. İcra mahkemesi, bu hususu ancak borçlu kiracının süresi içinde ödeme emrine itiraz ederek kira borcunu ödemiş olduğunu (icra dairesine) bildirmiş olması hâlinde ( İİK m. 269/c) inceleyebilir. Aksinin kabulü borçlu kiracının (kira borcu bakımından) ödeme emrine itiraz etmemiş olması ile itiraz etmiş olması arasında hiçbir fark bulunmadığına müncer olmaktadır ki, bu husus iki ihtimali ayrı ayrı düzenlemiş olan kanunun sistemine (İİK m. 269/a ve 269/c) aykırı düşer.
Kambiyo Senedi Vasfında Olmadığı - İmzaya İtiraz/Mahkemece Takip Konusu Senet Yönünden İmza İncelemesi Yaptırmadan Önce Tanzim Yeri Olmadığı Hususu Re'sen Gözetilerek İİK.170/A-2 Maddesine Göre Unsur Eksikliği Nedeniyle Takibin İptaline Karar Verilmesi Gerekirken İmza İtirazının Reddine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu
tahsil harcı, ancak icra takibi sırasında, takip dosyasına münhasıran yapılan ödemelerden kesilen bir harç olup, takip kesinleşmediği müddetçe ihtiyati haciz, icrai hacze dönüşmeyeceğinden ve dolayısıyla bu durumda ihtiyati haciz icra takip işlemi sonucunu doğurmayacağından ihtiyati haciz kapsamında, ihtiyati hacizlerin fekki ve teminat mektubunun iadesi talebi nedeniyle tahsil harcının alınması mümkün olmadığı, ödeme emri davacı borçluya 23.02.2019 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu yanca 29.05.2019 tarihinde borcu itiraz dilekçesi sunulduğu, icra dosyası içeriğinde itirazın kaldırıldığına yönelik mahkeme kararı bulunmadığından takibin henüz kesinleşmediğinin kabulü gerektiği, bu durumda ihtiyati haciz icra-i hacze dönüşmediğinden, ihtiyati hacizlerin fekki ve teminat mektubunun iadesi sırasında tahsil harcı alınamayacağı
Kanun koyucu, iyi niyet aranan hâllerde asıl olan onun varlığıdır demek suretiyle, iyi niyetin varlığının değil, fakat yokluğunun ispat edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bir başka deyişle burada bir iyi niyet karinesi mevcuttur. Aksini iddia eden onu ispatlamak zorundadır. Ancak iyi niyet iddiasında bulunan kimsenin de gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Gereken özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz ve iyi niyet uyarınca hak kazanamaz.
Alacaklının satış talebi üzerine icra dairesi artırma hazırlıklarını ve artırmayı yapmakla mükellef olup, alacaklıca paraya çevirme talebinin geri alınması mümkündür. Ancak açık artırma, kamusal bir işlemdir ve artırmanın görevli memur tarafından başlatılmasının ardından alacaklı tarafından durdurulabilmesi, kamusal işlemin niteliğine uygun düşmemektedir.
Borçlunun ödeme iddiasını dayandırdığı belgeler incelendiğinde, ödemenin takip tarihinden önce yapıldığı görülmekte ise de, alacaklının bu ödemeden takipten önce haberdar edildiğine dair bilgi ve belge bulunmadığından, alacaklının takibi başlatmasında usule aykırı bir durum bulunmamaktadır. Bu durumda yapılan ödemenin yasa hükmü gereğince öncelikle faiz, icra takip harç ve masraflarından düşüleceğinin kabulü gerekir.
O halde, takipten önce dosya borcunun tamamının ödendiği ve alacaklı yanın da ödemeden haberdar olduğu anlaşılmakla İİK'nin 33. maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekir.
İcra takibinden önce yapılan ödemeden; alacaklı veya vekili haberdar edilmediği takdirde takibin başlatılmasında herhangi bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu durumda borçlunun takip masrafları, icra vekalet ücreti ve faizden sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Usul ekonomisi ilkesi gereğince, takibe dayanak ilamın bozulması üzerine bozmaya uyularak verilen yeni ilamın icrası, alacaklının duran takibe devam etmesi ve borçluya fark alacakları için icra emri gönderilmesi ile mümkündür. Aksi halde İİK'nın 40. maddesinin 1. fıkrası gereğince duran takibe devam edilmeksizin yeni bir takip başlatılması, borçlunun ilama aykırılık şikayetinde faizin başlangıcı, ödemelerin mahsubu, borç miktarının hesaplanması gibi konularda karmaşaya, gereksiz gider yapılmasına ve takibin makul sürede sonuçlanmamasına sebep olacağından başlatılan ikinci takip, usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Davacı taşınmazı satış vaadi sözleşmesi ile iktisap ettiğini bildirmiş ise de henüz tapuda davacı adına bir intikal yapılmamıştır. Satış vaadi sözleşmesi mülkiyeti intikal ettiren bir işlem olmadığından davacıya 6570 sayılı yasaya dayanarak yeni malik sıfatı ile dava açma hakkını kazandırmaz. Bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tahliye kararı verilmesi hatalı olmuştur.
İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi, henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
2577 sayılı Yasanın 1. maddesi uyarınca; "Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, idare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabi ..." olup, bu nedenle İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28/2. maddesindeki bu değişikliğin adli yargı mahkemeleri tarafından verilen ilamların infazında uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
İcra dosyasında toplam alacak için takibe başlandığı, İcra Müdürlüğü'nce yapılan dosya hesabında alacağın belirlendikten sonra toplam borcun çıkarıldığı, bu tarihten sonra icra dosyasına ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. İcra Mahkemesi'nce yapılacak iş; gerektiğinde bilirkişi aracılığıyla yapılan ödemenin kısmi ödeme olması nedeniyle bu ödemenin öncelikle dosyadaki faiz ve masraflara (avukatlık ücreti de dahil) mahsup edildikten sonra bakiye dosya alacağının belirlenmesinden ibarettir.
Mirasın reddine dair işlem ile terekenin açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal para vs. değerler karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçeceğinden borçlunun mirasın reddine ilişkin tasarrufu diğer iptal koşullarının oluşması halinde İİK'nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptale konu olabilecek tasarruflardandır.
Yüklenici, ruhsatsız olarak bir inşaata başlayamayacağı gibi, arsa sahibi de yükleniciyi ruhsatsız inşaata zorlayamaz. Ruhsatsız bina veya ruhsata aykırı bölüm, belediye veya valilikçe yıktırlır. Arsa sahibi de, genel mahkemede dava açmak suretiyle, kaçak bina veya bölümlerin kal'ini (yıkımını) ayrıca talep edebilir ve alacağı yıkım ilamını da icra kanalıyla yerine getirebilir.
İcra emrinde, asıl alacak konumunda olan faiz alacağına yeniden faiz işletilmesi mümkün olmadığından, mahkemece alınan bilirkişi raporu sonucuna göre icra emrinde olması gereken alacak kalemleri tek tek belirtilerek icra emrinin düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, tümden iptal edilmesi ve bilirkişi raporunun kararın eki sayılarak infazda tereddüte yol açacak şekilde hüküm kurulmaması gerekmektedir.
İİK'nun 283/1. maddesine göre tasarrufun iptali davası sabit olduğu takdirde alacaklı tasarrufa konu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder. İİK'nun 281/2. maddesi uyarınca verilen ihtiyati haciz kararından sonra, ilgili tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde alacaklı ayrıca bir icra takibi başlatmasına gerek olmadan iptal davası açılmadan önce başlatılan icra takibinden alacağını tahsil edeceğinden, bu ihtiyati haciz kararı İİK’nun 257. ve devamı maddelerinde yer alan ihtiyati haciz kararından bu yönden de farklıdır.
ihtiyati tedbirin infazına ilişkin itirazları inceleme yetkisi kararı veren mahkemeye aittir. İhtiyati tedbir kararının icra müdürünce uygulanmış olması bu durumu etkilemez. Zira icra müdürü anılan konuda ihtiyati tedbir infaz memurluğu görevini yapmaktadır.
Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nın ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra tasarrufun iptali davasının asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği belirgin hale gelmiş olup 01.07.2012 tarihinden itibaren açılan davalara asliye ticaret mahkemesi bulunan yerlerde görevli mahkeme olarak asliye hukuk mahkemesince bakılacağı açıklığa kavuşmuştur. Somut olayda İİK. nun 277 ve devamı maddelerine dayanılarak eldeki dava açılmış, ihtiyati haciz talebinde bulunulmuştur. Görev konusu re’sen gözetilecek hususlardan olup mahkemece talep hakkında karar verilirken bu konuların göz önüne alınmaması hatalıdır.
Şikayetçinin icra mahkemesine başvurusu, tasarrufun iptaline konu malın elden çıkarılması nedeni ile bedelinin nakden tazminine ilişkin dava sırasında verilen ihtiyati haczin infazı ile ilgili şikayet niteliğinde olup, İİK.nun 261. maddesinin son fıkrasına göre bu şikayeti infazı yapan icra dairesinin bağlı olduğu ... İcra Mahkemesi incelemekle görevli ve yetkili olup, mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve kurallar uyarınca şikayetçinin ileri sürdüğü şikayet nedenleri incelenerek oluşacak göre bir karar vermek gerekir
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak yeni verilen ilamla alacaklının duran takibine devam etmesi ve ilamdan kaynaklanan fark alacaklarının muhtıra gönderilmesi suretiyle tahsili mümkündür. Bu şekilde devam edilebilecek ilk takipten feragat edilmeksizin başlatılan ikinci takip mükerrerlik oluşturacağı gibi usul ekonomisi ilkesine de aykırılık teşkil eder. İşlemden kaldırılmasına karar verilen … İcra Müdürlüğü’nün 2006/137 Esas sayılı takip dosyasının derdest hale getirilmesi mümkündür. O halde; anılan takip dosyasına bozma sonrası verilen ilam sunularak takibe devam edilmesi yerine alacaklı tarafından yeni takip başlatılması doğru değildir.
Bu durumda, borçluya henüz ödeme emri tebliğ edilmediğinden, borçlunun icra dairesine itirazı sonuç doğurmaz.
O halde mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Yargıtay “Hukuk Daireleri” arasında işbölümü, temyiz incelemesinin sonuçlandırılmasında zaman kayıplarını önlemek, uzmanlaşmayı, akademik çalışma ve işbirliğini desteklemek, hukuksal sorunların çözümünde sorumluluk üstlenerek yönlendirici olabilmek ve Hukuk Dairelerinin hukuksal kimliklerini güçlendirmek amacıyla, aşağıda yer alan "ihtisas alanı ve temel görev esasları" çerçevesinde yapılır.
Yargıtay'ın 09.07.1941 tarih 32/28 sayılı İçtihadı birleştirme kararında belirtildiği üzere, İİK'nun 42. maddesine gereğince para borcunun ödenmesine ve teminatın verilmesine münhasır bulunan ilamsız takiplere ilişkin hükümlerin altın alacaklarında uygulanmasının mümkün olmadığı, bu hususun kamu düzenine ilişkin olup süresiz şikayete tabi olduğu