Kalıcı Olarak Su Altında Kalan Taşınmazın İdarece Kamulaştırılması Gerektiği

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

2015/ 18-149 E.
2016 / 302 K.
09.03.2016 TARİH

04 Nisan 2018, Çarşamba

(2709 S. K. m. 125) (4721 S. K. m. 715) (2577 S. K. m. 2) (6200 S. K. m. 2) (18. HD. 08.05.2014 T. 2014/2357 E. 2014/8570 K.)

Dava: Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat'' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın usulden reddine dair verilen 27.11.2013 gün ve 2012/194 E., 2013/449 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 08/05/2014 gün ve 2014/2357 E.-2014/8570 K. sayılı ilamı ile;

(...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacılara ait paydaşı olduğu Çayyazı Köyü 1, 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların doğu kesiminden geçmekte olan Manavgat çayının yatak değiştirerek taşınmazlardan geçtiğini, akarsuların zarar verici etkilerinin önlenmesi, akarsularda ıslahat yapmak, akarsularda tasarrufta bulunmak bakım ve idaresini yapmakla yükümlü bulunan davalı idarenin koruma görevlerini icra etmediği gibi davacıların taşınmazından kamulaştırma yapmadan yararlandığını belirterek su altında kalan bölümünün bedeli olarak 5.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş; mahkemece uyuşmazlığın idarenin hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle idari yargıda çözülmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin ve özellikle bilirkişi raporlarının incelenmesinde dava konusu taşınmazların bir bölümünün, çayın yatak değiştirmesi nedeniyle çay yatağında ve su altında kaldığı belirtilmiş ise de, Manavgat çayının dava konusu taşınmazın bulunduğu bölümünde yatak değişikliğinin niteliği, kapsamı ve sürekli olup olmadığı ile ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715. maddesinde, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, aksi ispatlanmadıkça yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerlerin ve bunlardan çıkan kaynakların hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı belirtilmiştir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre de akarsular, nehirler, ırmaklar, çaylar özel mülkiyete konu olamaz. Bunlar üzerindeki kadim haklar ve teamüller saklı tutulmaktadır. 

Bu durumda mahkemece, konusunda uzman bilirkişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikliğin niteliği, kapsamı, etkileri ile sürekli nitelikte olup olmadığı terreddüte mahal bırakmayacak şekilde saptanarak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olması durumunda, özel mülkiyete konu olamayacağı da göz önünde bulundurularak, taşınmazın kalıcı olarak su altında kalan bölümünün bedelinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre tespiti ile bedelinin davacıya verilmesine, yatak değişikliğinin geçici nitelikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiğinden mahkemenin görevsizliğine karar vermek gerekirken eksik araştırmaya dayalı olarak yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir...)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, Kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacılar vekili; müvekkillerine ait tarla vasfındaki taşınmazların doğusunda yer alan Manavgat Çayı’nın yatak değiştirmek suretiyle davacıların hissedarı bulunduğu taşınmazların üzerinden geçtiğini, bu nedenle taşınmazların kullanılamadığını ve zararın oluştuğunu, taşınmazın ekonomik kullanımının ortadan kalktığını, akarsuların zarar verici etkilerinin önlenmesini sağlamak, akarsularda ıslah yapmak ve akarsularda tasarrufta bulunmakla yükümlü olan davalı idarenin ise üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmediği gibi, kamulaştırma işlemlerini de yapmadığını, bu nedenle müvekkillerin mülkiyet hakkının süresiz biçimde kısıtlandığını ve taşınmazda tasarruf edebilme imkanlarının sınırlandırıldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı idare vekili; dava dilekçesinin görev ve husumet nedeniyle reddinin gerektiğini, ayrıca talep edilen tazminatın çok yüksek olduğunu, davalı idarenin taşınmazları kullanmadığını ve bu taşınmazlara zorla el atmadığını, üzerine tesis yapmadığını, taşınmazlara müdahale etmediğini, sel suları ile davacılara ait taşınmazların dere yatağı haline gelmesinin mülkiyet hakkını sona erdirmeyeceğini, sonradan dere yatağının yer değiştirmesi ile taşınmazların tekrar tarla niteliğine dönüşebileceğini savunmuştur.

Mahkemece; davalı idarenin, dere yatağının değişmesini engellemek amacıyla gerekli denetimleri yapmadığı ve önlem almadığı, dolayısıyla hareketsiz kaldığı, davalı idarenin suskun ve pasif kalma olgusunun idari eylem niteliğinde olduğu, kaldı ki Danıştay 10. Dairesi’nin 2004/8703 E. 2006/2507 K. 18.4.2006 T. Kararında da belirtildiği üzere Anayasa’nın 125 inci maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b maddesinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, davalı idarenin eylemleri üzerine açılan davanın bu nedenle tam yargı davası olduğu ve tazminat istemine neden olan eylemin, idarenin gerekli denetim ve gözetimde bulunmamış olmasından kaynaklanması nedeniyle davanın idari yargının görevine girdiği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. 

Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, davalı idarenin eylemi üzerine açılan davanın tam yargı davası olduğu ve somut olayda davalı idarenin hukuki sorumluluğunun belirlenmesinin gerektiği, bu itibarla idare mahkemelerinin görevli olduğu, Özel Dairenin, nehir yatağındaki değişikliğin “geçici” olması halinde İdari Yargının, nehir yatağındaki değişikliğin “sürekli” olması halinde ise Kamulaştırma Kanunun ilgili hükümleri uyarınca Adli Yargının görevli olduğuna ilişkin bozma ilamında yasal dayanak olarak gösterilen ve kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi kamuya ait malların devletin hüküm ve tasarrufunda olduğunu belirten, dolayısıyla yargı yolunu açıklayıcı nitelikte olmayan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715.maddesinin, genel hükmünden başka dayanak gösterilmediği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. 

Direnme kararını davacılar vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ırmağın yatak değiştirmesi nedeniyle davacıların taşınmazının bir kısmının dere yatağı haline geldiği ve taşınmazın iki parçaya bölündüğü belirtilerek uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan eldeki davada, idari yargı yerinin mi yoksa adli yargı yerinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır. 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar” başlıklı 715.maddesi;

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz. 

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.”

Hükmünü içermektedir.

Yine 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun “Vazife ve salahiyetle” başlıklı 2.maddesinin a bendinde ise;

Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğünün vazife ve salahiyetleri şunlardır:

... sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, şeklinde düzenlenmiştir.

Yukarıda belirtilen madde hükümleri dikkate alındığında, sahipsiz taşınmazların hiçbir şekilde özel mülkiyette değerlendirilemeyeceği, bahsi geçen taşınmazların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu kabul edilmekle birlikte, meydana gelebilecek su taşkınları ve sellere karşı özel mülkiyette bulunan taşınmazların korunması amacıyla yapılması gereken her türlü işlemden DSİ Genel Müdürlüğü’nün sorumlu olacağı açıktır.

Dosya içeriği ve toplanan deliller ile özellikle 12.04.2013 tarihli keşif zaptının incelenmesinde; dava konusu 1 numaralı parselin bir bölümünün dere yatağı haline geldiği bir bölümünün ise fiilen çocuk oyun parkı olarak kullanıldığı; dava konusu 2 numaralı parselin bir bölümünün dere yatağı haline geldiği, geriye kalan bölümünün ise fiilen park olarak kullanıldığı; dava konusu 3 numaralı parselin ise büyük bölümünün sular altında kaldığı ve dere yatağı olduğu, geriye kalan bölümün ise devam eden parkın bir bölümünü oluşturduğunun mahkeme gözlemi olarak tutanak altına alındığı, başka bir deyişle dava konusu taşınmazın akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olduğu ve bu kapsamda dava konusu taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacağı gözönünde bulundurularak, taşınmazın kalıcı olarak su altında kalan bölümünün bedelinin 2942 Kamulaştırma Kanunundaki esaslar çerçevesinde tespitinin gerektiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; Özel Daire bozma ilamında belirtilen, “uzman bilirkişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olup olmadığı tereddüte mahal bırakmayacak şekilde saptanarak” şeklindeki yazılı ifadelerin ve “yatak değişikliğinin geçici nitelikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiği” şeklinde yazılı ifadelerin ilamdan çıkartılması gerekmiştir. 

Buna göre, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.

Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının bozma ilamından ''uzman bilirkişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olup olmadığı tereddüte mahal bırakmayacak şekilde saptanarak'' ve ''yatak değişikliğinin geçici nitelikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiği'' ifadeleri çıkarılmak suretiyle ve yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 09.03.2016 gününde oybirliği ile, karar verildi.