Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu

TCK Madde 88

(1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.

TCK Madde 88 Gerekçesi

Maddede kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli düzenlenmiştir. Buna göre, kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür.

Bu düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun benimsediği “kasten müessir fiil”in belli süreyle “mütat iştigallerden mahrumiyeti mucip olma” ölçütü terk edilmiştir. Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olup olmadığını belirlemenin tıp biliminin verilerine göre yapılacağı göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu ölçüye varmayan kasten yaralamalarda soruşturma ve kovuşturmanın yapılabilmesi, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

TCK 88 (Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ, E. 2019/2477, K. 2020/258, T. 3.2.2020

• İhmali davranışla öldürmeye teşebbüs etme suçu

Sanık ... hakkında mağdur ...'i ihmali davranışla öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın bir TV kanalındaki ilanlar aracılığı ile tanıştığı maktul ... ile telefonla görüşmeye ve mesajlaşmaya başladığı, sanığın maktul ... oğlunu 08/02/2009 tarihinde arabasına bindirip bir ya da iki gün belirlenemeyen bir yerde rızaları ile alıkoyduktan sonra ... Köyü sınırları içerisinde kalan ormanlık alana maktul ... mağduru götürerek burada mağdurun gözü önünde maktul ile cinsel ilişkiye girdiği, daha sonra maktulü darp ederek ve belirlenemeyen bir inhibisyon ( zorlamalı ölüm ) yöntemi uygulayarak maktulün ölümüne sebebiyet verdiği, maktulün üzerinde bulunan yaklaşık 6.000TL para ile 5 adet altın bileziği de gasp ettiği, yaşı küçük mağduru ormanlık alanın yerleşim yerlerinden uzak olmasına ve mevsimin kış olmasına, mağdurun bırakıldığı yer ve iklim koşulları dikkate alındığında tamamen savunmasız durumda kalacak olmasına rağmen olay yerinde bırakarak ayrıldığı, mağdurun bırakıldığı ormanda tek başına kaldıktan sonra donmak üzere iken tesadüfen olay yerine gelen avcılar tarafından görülerek hemen hastaneye götürülüp tedavisinin yaptırıldığı olayda,

Sanığın eyleminin ihmali davranışla kasten yaralama suçunu oluşturacağı ve eylemine uyan TCK'nin 86/1-3b, 87/1-d ve 88. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin olayda yasal unsurları oluşmadığından uygulama ihtimali bulunmayan ihmali davranışla öldürmeye teşebbüs suçundan yazılı şekilde hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,

Yasaya aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5271 Sayılı CMK'nin 302/2. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünceye kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, aynı Kanunun 304/2-a maddesi uyarınca dosyanın Antalya 7. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilamının bir örneğinin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.02.2020 gününde Üyeler ... ve ...'ın sanığın mağdur ...'e karşı eyleminin ihmali davranışla öldürmeye teşebbüs olması gerektiğine yönelen karşı oyu ve oy çokluğu, diğer yönlerden ise oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ, E. 2010/11, K. 2010/3585, T. 10.2.2010

Müessir fiil suçundan sanığın, 765 s. Türk Ceza Kanunu'nun 456/4, 51/1. maddeleri uyarınca 2 ay hapis ve 450 yeni Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Kocaeli 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.12.2008 günlü ve 2007/561 esas, 2008/618 s. karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 14.12.2009 tarih ve 2009/14332-70452 s. yasa yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.12.2009 tarih ve 2009/289751 s. tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Dosya kapsamına göre, sanığın yokluğunda verilen kararda yasa yoluna başvuru süresi ve başvuru usulü gösterilmemiş ve bu hususların gösterildiği meşruhatlı davetiye de gönderilmemiş ise de, cezasının infazına başlanan sanığın hakkında verilen hükmü öğrendiği ve yasa yoluna başvuruda bulunmaması nedeniyle kararın kesinleştiği nazara alınarak yapılan incelemede.

Sanığın eylemini yaptırıma bağlayan 765 s. Türk Ceza Kanunu'nun 456/4. maddesinde hapis ve adli para cezasının seçenek yaptırım olarak öngörüldüğü, mahkemece bu yaptırımlardan birinin uygulanması gerektiği gözetilmeden her iki yaptırımın uygulanmasında isabet görülmediğinden 5271 S. CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yasa yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. Gereği düşünüldü:

KARAR : 5271 s. Kanunun 34/2. maddesinde; “Kararlarda, başvurulabilecek yasa yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”, 232/6. maddesinde; “Hüküm fıkrasında, yasa yollarına başvurma olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmesi gerekir.” biçiminde emredici düzenlemeler bulunmaktadır. Gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesi zorunludur.

5271 s. kanunun 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı hususlarının düzenlenmesi karşısında, kanun yolu, mercii, süre ve şekilden birinin veya birkaçının hiç gösterilmemesi veya yanlış gösterilmesi halinde, 5271 s. Kanunun 40. maddesindeki düzenleme uyarınca eski hale getirme nedeninin varlığı kabul edilmelidir.

Kocaeli 5. Asliye Ceza Mahkemesinin incelemeye konu 03.12.2008 günlü kararında, sanıkların yokluğunda verilen hükmün temyizi kabil olduğu belirtilmiş, kanun yolu mercii ve süresi gösterilmemiştir. Sanığın başvuru yapılacak merci ile başvuru şekli ve süresi konusunda bilgilendirilmesi ve eski hale getirme talebinde bulunarak kanun yoluna başvurması durumunda hukuksal sürecin tamamlanması gerekmektedir.

5271 S. CMK'nun 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu, kesin olan ya da temyiz edilmeden kesinleşen hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur. Henüz kesinleşmeyen kararın kanun yararına bozulması olanaksızdır. Kanun yolu mercii, süresi ve başvuru şekli gösterilmeyen hükmün kesinleştiğinden söz edilemez.

SONUÇ : Bu itibarla, sanığa başvuracağı kanun yolu, süresi, mercii, usulüne uygun biçimde açıklanarak gerekçeli karar yeniden tebliğ edilip, kararın usulüne uygun biçimde kesinleşmesi sağlandıktan sonra yasa yararına bozma isteminde bulunulması mümkün bulunmakla, Kocaeli 5.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 03.12.2008 tarih ve 2007/561, 2008/618 s. kesinleşmemiş karara yönelik yasa yararına bozma isteminin REDDİNE, 10.02.2010 günü oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU, E. 2008/1-171, K. 2008/193, T. 15.7.2008

Sanığın, mağdur A. T.'ı silahla yaralama suçundan 765 sayılı TCY'nın 456/2 ve 457/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis, mağdur N. D.'yi silahla yaralama suçundan 765 sayılı TCY'nın 456/4 ve 457/1. maddeleri uyarınca 2 ay 20 gün hapis ve TCY'nın 71. maddesi uyarınca toplam 2 yıl 10 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 10.04.2002 gün ve 292-115 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesince 17.03.2003 gün ve 3843-265 sayı ile;

“... Esas hakkında mütalaanın sunulduğu, ve hükmün esasını teşkil eden kısa kararı da içeren 10.04.2002 tarihli duruşma tutanağının başlığına zabıt katibi G. B.'ın yazıldığı halde, celse tutanağının zabıt katibi A. B. tarafından imzalanması suretiyle CMUK.nun 264. ve 265. maddelerine muhalefet edilerek vüsukun ihlali...” isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel Mahkemenin eksikliği gidererek 31.05.2004 gün ve 178-236 sayı ile kurduğu hüküm sanık tarafından temyiz edilmiş ancak 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi nedeniyle Yargıtay C.Başsavcılığı 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca dosyayı 23.06.2005 gün ve 165463 sayılı yazıyla mahalline iade etmiştir.

Yerel Mahkemece bu kez 10.10.2005 gün ve 490-377 sayı ile, 5237 sayılı TCY'nın sanık lehine olmadığına karar verilerek sanık hakkında aynı maddelerin uygulanması suretiyle aynı cezaya hükmedilmiş, sanık müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesince 14.05.2007 gün ve 2006/5075-3699 sayı ile;

“... Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozmaya uyularak verilen hüküm de bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik incelemeye, 647 sayılı Kanunun 4 ve 6; 765 sayılı TCK.nun 51/2 ve 59. maddelerinin uygulanmasının gerektiğine, dava zamanaşımı süresinin dolduğuna, suç vasfına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Olay yerinde, sanık, mağdurlar ve müşteki M. hazır edilerek uzman bilirkişi marifetiyle keşif icrasıyla; sanık, müşteki ve mağdurların konumlarının, atış mesafesinin ve avlu duvarının yüksekliğinin tesbiti ile sanığın, mağdurları veya müştekiyi hedef seçme imkânı olup olmadığı hususu araştırılarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik soruşturmayla hüküm kurulması...” isabetsizliğinden hüküm ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı kalması koşuluyla bozulmuştur.

Yerel Mahkeme ise 18.10.2007 gün ve 274-409 sayı ile;

“...Tüm dosya kapsamı, sanığın savunmaları, olayın oluş şekli, mağdurlara ait adli raporlar birlikte değerlendirildiğinde olay yeri tespit tutanağında da açıkça belirtildiği üzere olayın meydana geldiği evin bahçe içerisinde olduğu, bahçe kapısı dışında yolda bir adet 12 numaralı boş fişek bulunduğu, bahçe içerisinde yapılan incelemede evin merdiven girişinde kan olduğu, fişek içinde bulunan iç plastik fişek tapasının bahçe içerisine düştüğü, evin ön kısmında bulunan ağaçlarda saçma tanelerinin olduğu, olayın tüfekle meydana getirildiği, sanığın tüfeği bahçe duvarının yanından ateşlediğinin tespit edildiği belirtilmiştir.

Sanık savunmalarında avlu duvarından evin avlusunda bulunan ağaç istikametine bir el ateş ettiğini, çocukların evin önünde olduğunu görmediğini, olay öncesi silahta 7 adet mermi olduğunu, kasıtlı olarak ateş etmesinin söz konusu olmayıp, öyle olsa diğer mermileri de kullanabileceğini, korkutmak amacıyla ateş ettiğini savunduğu, esasen olay yerinde tutanakta belirlendiği üzere 1 adet 12 lik boş fişek bulunduğu, sanığın elindeki tüfeğin 7 atarlı otomatik av tüfeği olduğu, ele geçirilen emanette kayıtlı yivsiz av tüfeğinin bu nitelikte olduğu ve ayrıca 6 adet 7 numaralı dolu kartuş ile bir adet 12'lik boş kartuş olduğu sabittir.

Yukarıda izah edilen tüm deliller, sanığın savunmaları göz önüne alındığında; sanığın öldürme kastının bulunmadığı, evin bahçesine doğru av tüfeğiyle bir el hedef gözetmeksizin ateş ettiği, bu atıştan çıkan saçmalar nedeniyle mağdurlar A. ve N.'nın yaralanmış oldukları, mahkememizin 10/10/2005 gün 2005/490-377 sayılı kararındaki gerekçe doğrultusunda eylemin yaralama olarak kabulü gerektiği sonucuna varılmış, olay yerinde keşif yapılması sonuca etkili görülmemiş, Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamına uyulmamasına karar verilmiş olmakla sanığın eylemlerinin silahla yaralama olduğunun kabulü ile suç tarihi göz önüne alındığında sanığın A. T..'i silahla hayati tehlike doğuracak şekilde yaralama eylemine uygulanabilecek 765 sayılı TCK 456/2, 457/1. maddelerine göre yapılacak uygulamada tatbiki gerekli yasa maddelerindeki ceza miktarı göz önüne alındığında 765 sayılı TCK. 456/2, 457/1, 102/4, 104/2. maddeleri ile 5237 sayılı TCK 86/3-e maddesi yollamasıyla 87/1-d, 53/1-2, 66/1-e, 67/4 maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak uygulanması hA.nde 765 sayılı TCK hükümlerinin sanık lehine olduğu,

Keza sanığın N. D..'yi silahla 5 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralama eyleminde 765 sayılı TCK 456/4, 457/1, 102/4, 104/2. maddeleri ile 5237 sayılı TCK.nun 86/2-3-e, 53/1-2, 66/1-e, 66/4. maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün hA.nde uygulanması durumunda 765 sayılı TCK.hükümlerinin sanık lehine olduğu ve suç tarihinden bu yana 7 yıl 6 aydan fazla bir süre geçtiği ve davanın zamanaşımına uğradığı anlaşılmakla, sanığın her iki mağdura karşı eylemlerinden dolayı kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ( düşürülmesine ) karar verilmesi gerekli görülmüştür.” şeklindeki kabulle direnilerek her iki suçtan açılan kamu davasının 765 sayılı TCY'nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca ortadan kaldırılmasına ( düşürülmesine ) oyçokluğuyla karar vermiştir.

Bu kararın da katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “hükmün yeni bir hüküm olduğundan Özel Dairece incelenmesi gerektiği” düşüncesini içeren tebliğnamesiyle Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanığın adam öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından cezalandırılmalarının talep edildiği somut olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suç vasfının belirlenmesi açısından soruşturmanın genişletilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.

Ancak; Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;

a )Bozma kararı doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak,

b )Bozma kararında tartışılması istenen hususları tartışmak,

c )Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,

d ) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,

Suretiyle verilen direnme kararı; özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir karardır. Bu nitelikteki bir kararın temyiz edilmesi halinde incelemenin Yargıtay'ın ilgili Dairesi tarafından yapılması gerekir.

Somut olayda Yerel Mahkeme suç vasfının tespiti açısından soruşturmanın genişletilmesi yönündeki bozma kararına direnmiş ancak bu kez dava zamanaşımının gerçekleştiği gerekçesiyle kamu davalarının ortadan kaldırılmasına ( düşürülmesine ) karar vermiştir. Görüldüğü gibi, hem bozma kararına direnilmesi hem de önceki hükümden farklı ve yeni bir hüküm kurulması söz konusudur. Yerel Mahkemenin bu yeni kabul ve uygulaması Özel Dairece denetlenmemiştir.

Bu itibarla temyiz davasına bakma görev ve yetkisi Özel Daireye ait olduğundan, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle;

Yerel Mahkeme kararının Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni bir hüküm içerdiği tespit edildiğinden, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.07.2008 günü oybirliği ile karar verildi.